İLK DERECE MAHKEME KARARI:
İstanbul 24. İş Mahkemesi’ nce yapılan yargılama neticesinde; davacının takibe konu senet yönünden davalıya karşı borçlu bulunmadığına, takibe konu edilen senedinin teminat senedi niteliğinde olduğunun tespitine, icra takibinin iptaline ve davacının kendisine borçlu olmadığını bildiği hâlde aldığı teminat senedine dayalı takip başlatıldığı hususu nazara alındığında davalının takibi başlatmakta haksız ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle takibe konu asıl alacağın %20’si üzerinden kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF MAHKEMESİ KARARI:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesin’ ce; taraflar arasındaki temel ilişkinin işçi işveren ilişkisi olduğundan davaya bakmak görev ve yetkisinin iş mahkemelerine ait olduğu, dava konusu bononun iş ilişkisi devam ederken alındığı ve teminat senedi mahiyetinde olduğu, davacının takibe konu senet yönünden davalı işverene borçlu olduğunun yöntemince ispatlanamadığı, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
KONU İLE İLGİLİ MEVZUAT:
6100 Sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi,
6098 Sayılı Kanun’un 180, 182, 396, 420, 444, 445, 446 ve 447’nci maddeleri,
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 Sayılı Kanun) 72’nci maddesi,
7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (7036 Sayılı Kanun) 5 inci maddesi,
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 Sayılı Kanun) 4 ve 5 inci maddeleri.
YARGITAY KARARI VE SONUÇ:
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ nce yapılan değerlendirmede: “somut olayda davacı işçi ile davalı işveren arasında, sözleşme sona erdikten sonraki döneme ilişkin rekabet yasağına aykırılığın sonuçlarını düzenleyen sözleşme maddesi uyarınca tarafların talep edebilecekleri cezai şart ve tazminata ilişkin davaların görülme yeri iş mahkemeleri olduğundan davalı tarafın bu yöndeki temyiz itirazlarının yerinde olmadığına” karar verilmiştir.
Söz konusu kararda ayrıca “Dairenin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonraki dönem bakımından rekabet yasağına aykırılıktan kaynaklanan cezai şart ve tazminat davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, konunun yeniden değerlendirilmesi sonucunda görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden önceki karardan dönüldüğü” şeklinde görüş değişikliğine yer verilmiştir.
Böylelikle, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ nce rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart alacağına ilişkin davalarda uyuşmazlığın kaynağının iş sözleşmesi olduğu, buna göre 6098 Sayılı Kanun’un 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilmiştir.
Bununla birlikte söz konusu kararda, İlk Derece Mahkemesince 6098 Sayılı Kanun’un 420 nci maddesi hükmü gereğince hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğu, taraflar arasındaki iş sözleşmesi incelendiğinde benzer şekilde davalı işveren aleyhine bir düzenleme bulunmadığı ve cezai şartın karşılıklı olmadığı gerekçesi ile davacının borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline karar verilmiş ise de, 6098 Sayılı Kanun’un 444 üncü ve devamı maddelerinde koşulları, sınırları, sonuçları ve nasıl sona ereceği özel olarak düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesi, karşı edim içermediği sürece yalnızca tek tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğinde olduğu, rekabet yasağının ihlaline bağlı cezai şartın geçerliliği için sözleşmede veya rekabet yasağı kaydında işveren aleyhine bir düzenlemeye yer verilmesi gerekmediği gibi rekabet yasağının niteliği gereği karşılıklılık koşulu aranmadığı,, belirtilerek; İlk Derece Mahkemesinin somut olaydaki cezai şarta ilişkin olarak 6098 Sayılı Kanun’un 420 nci maddesi bağlamındaki değerlendirmesi isabetli görülmemiştir.